Günümüzde pek çok hayvan doğduğundan itibaren şiddete maruz kalıyor. Bunları önlemek ise pek mümkün değil aslında. Hayvan severlerden çok hayvan düşmanı olan insanlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durum her ne kadar bizleri memnun etmese de elimizden bir şey gelmediği için bizler de susuyoruz işte. Tek yapabildiğimiz, hayvanları sevmek ve her mahalle başına bir kap yemek ve su koymak oluyor. Hayvan düşmanları ise kaplardaki mamayı ve suyu tekmeleyerek hayvanların beslenmesine engel oluyor. Peki bunu neden yapıyorlar? Kimi insanlar doğduktan itibaren köpek saldırısına maruz kalıp, büyüdüklerinde ise o saldırı travma yaratıyor. Kimi insanlar ise ailesi tarafından küçükken alıştırılmadığı için doğuştan korkak oluyor. Peki bu mamalarını ve sularını dökmek için bahane mi? Hayır. Biz öyle bir toplumuz ki yaptığımız hatalardan ders çıkaracağımıza aksini iddia edip haklı çıkmaya çalışıyoruz. Şimdi ise sizlere yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.
Ben de ailem tarafından hayvanlardan uzak tutuldum. Çünkü küçük olduğum için bağışıklık sistemim tam yerine oturmadığından ufak bir şeyde enfeksiyon kapabilirdim. Ama ben her dışarıya çıktığımda kedi, köpek gördüğümde onları yanıma bir şekilde çağırıp sevmeye çalıştım. Biz insanlar nasıl ilgi istiyorsak onların da ilgiye ve sevgiye ihtiyaçları var. Yağmurlu bir gündü. Köpek sokakta başı boş geziyordu. Her zaman ki gibi gel oğlum dediğimde, hayvancağız ne kadar şiddete maruz kalmışsa bir yanı gel öteki yanı da git diyordu adeta. Gözlerinden okunuyordu hayvancağızın çaresizliği. Daha sonra küçük adımlarla yaklaştığımda ürküyor ve acı acı bağırıyordu. Ben her adım atıp ona yaklaşmaya çalıştığımda o her defasında büyük adımlarla kaçmaya çalışıyordu. Daha fazla korkutmak istemiyordum onu. Eve döndüm gözlerim doldu. O bakışı bir an olsun gözümün önünden gitmiyordu. Yağmurlu havada onu tek başına bırakamazdım. Ben ıslansam bile benim bir şekilde kurulanma şansım oluyordu fakat onun öyle bir şansı yok. Aldım elime bir yoğurt kabı doldurdum içine etleri. Su koymak için de beş litrelik şişeyi ortadan ikiye ayırıp su tası yaptım. Hayvancağız ise bir mobilyacının oradaki yağmur değmeyen bir yere kıvrılmış yatıyordu. Elimdeki yemek ve suyla yavaş yavaş yaklaştım onu ürkütmeden. Daha sonra mamayı ve suyu koyduktan sonra yavaş yavaş uzaklaştım oradan. Hayvancağız yemek yemediği için o kadar güçsüz kalmış ki yemeği bile zar zor yiyordu. Aradan biraz vakit geçtiğinde yemeğini yiyip bitirdiğini gördüm. Doymuştu, aç da değildi susuz da. Ama titriyordu. Tekrar koştum eve kullanmadığımız birkaç parça bir şey alıp yuva yaptım ona kazağı parçalayıp üstüne örttüm sonra. İçim artık tamamen rahattı. Karnı doymuş ve sıcacıktı meleğim.
Peki neden meleğim dedim biliyor musunuz? Çünkü haddini bilmez biri yüzünden sopalarla dayak yiyerek öldü hayvancağız. Ben bizzat görmedim, görseydim belki yaşayabilirdi. Güzel meleğime mezar yapayım sokaklarda çürümesin hayvancağız dedim. Boş bir arazi buldum ve toprağı kazdım. O bir metrelik çukur yatağı, toprak ise yorganı oldu güzel meleğimin. En azından öbür dünya da yemeği, suyu ve yatacak yeri vardı. Biz böyle bir toplumuz işte kendi canımızdan başka kimsenin canını düşünmüyoruz. Hayvan düşmanları ile aynı ülkede nefes almak kadar daha kötü bir şey yok!
Ezgi HEPKARADENİZ
11C
Yorumlar
Yorum Gönder